Meme Kanserinde Teşhis ve Kendi Kendine Meme Muayenesi

Her kanserde olduğu gibi bu kanserde de erken teşhis çok önemlidir. Erken teşhis edilen  kanserli hastalarının %98 i 5 yıl yaşayabilmektedir.

Kendi Kendine Meme Muayenesi (KKMM):

Teşhiste oldukça önemli rol oynar. Çoğunlukla hastalar kendilerinin yaptığı muayene sonrasında ellerine gelen beze şikayetiyle başvururlar. Bu muayeneyi yapmayanlarda kitle çok büyüdükten sonra hatta bazen yayılma belirtileriyle gelebilmektedir.

KKMM  adetin bittiği günlerde  yapılmalıdır. Üst vücut kısmı çıplak ve  ayna karşısında olmalıdır. Kolları yanlarda, başının arkasında ve belinde olmak üzere değişik pozisyonlarda memelerini gözler. Memelerin başlarının simetrik ve aynı yöne bakıyor olması, ucunda içeri çökme olmaması, ciltte deformasyon  ve kızarıklık olmaması gerekir. Eliyle dairesel ve ışınsal hareketlerle memeler kontrol edilir. Daha sonra yatar pozisyonda da aynı hareketlerle muayene tekrarlanır. Oturur pozisyondayken koltuk altları da kontrol edilmelidir.

Duşta sabunlanırken elle muayene daha kolaydır. Ara sıra lif kullanmadan elle sabunlanmak farkında olmadığınız kitleleri fark etmenizi sağlayabilir.

Memenin ucundan akıntı geliyor mu diye kontrol edilir, fakat memenin ucu bu sırada sıkılmamalıdır. Sıkılarak gelen akıntının anlamı yoktur. Kendiliğinden gelen, kanlı akıntının çamaşıra gelip gelmediği de kontrol edilmelidir.

KKMM ile yeni tespit ettiği, adetle kaybolmayan, elle muayenede sert, yüzeyi düzensiz pürtüklü,  üzerindeki ciltte portakal kabuğu görünümü veren, uç kısımda  çekilmelere sebep olmuş bir kitle varsa vakit geçirmeden doktora başvurulmalıdır.

Mamografi: 

Önemli bir tanı yöntemidir. Doktor muayenesinden sonra hastanın yaşına göre doktor istemiyle çektirilmelidir. 40 yaş üstünde şikayeti olmasa da tarama (kontrol) mamografileri çektirilebilir. Tarama mamografisinde amaç kanser ele gelmeden yani erken evrede yakalayabilmektir. Böylece tedavinin daha etkili olması sağlanır ve sağ kalımı artar. Son 30 yılda tarama mamografileri daha sık yapılmasında dolayı dünyada bu kanser sebebiyle olan ölümler yüzde 32 oranında azalmıştır.

40 yaş altında memenin guddelerinin  yoğunluğunun fazla olmasından dolayı mamografi hassasiyeti azdır. Radyasyonun birikici etkisinden dolayı ve bu etkinin dokuyu bu dönemlerde daha fazla etkileyeceğinden dolayı mecbur kalmadıkça çektirilmemesi önerilir. Ya da doktorun bilgisi dahilinde, doktor uygun görürse çektirilmelidir.

Memede henüz kitle haline gelmeden oluşan belirtileri tespit edebilir. Mesela mamografide dokuda  tuz dökülmüş gibi bir manzara (mikrokalsifikasyonlar) meme kanserinin ilk belirtilerindendir. Henüz kitle bile oluşmamış olabilir. Hatta bu seviyede yakalanırsa kanser hücre içi seviyede bile saptanabilir  Kitlenin sınırlarının düzensiz olması da filmde ışınsal, girinti çıkıntı şeklinde görünüm verir. Bu görüntü kanserin önemli bir belirtisidir.

Mamografide koltuk altları da görüntülenmelidir. İyi çekilmiş bir mamografide koltuk altlarındaki lenf bezlerinin görüntüsünden iyi veya kötü olduğu yani lenf bezlerine sıçrama olup olmadığıyla ilgili ip uçları görülebilir. Metastazlı bir lenf bezi görüntüsü yuvarlak (sferik) ve ortada yağlı dokusu kaybolmuş şekildedir. Normal görüntü oval, fasülye görüntüsü şeklindedir.

Meme Ultrasonu:

Memedeki kitlelerin tanısında oldukça önemli tanı yöntemidir. Genç yaşlarda ve sık çektirilmesinin  sakıncası yoktur. Dokunun özelliği, yapısı, kitlelerin karakteri hakkında bilgi verir. Kitlelerin içinin katı ya da su dolu olduğu (solid ya da kistik olması), sınırlarının düzenli ya da girintili çıkıntılı olması, kitlenin oval ya da sferik (küre şeklinde) olması, içerisinin düzgün ya da karmaşık (homojen-heterojen yapıda) olması, içerisinde küçük kireçlemelerin (mikrokalsifikasyonların) olması gibi özellikleri saptayarak kitlenin iyi ya da kötü olup olmadığı hakkında ip ucu verir. Saydığımız özelliklerdeki katı olan kitlelerde kanser çıkma ihtimali düşünülmelidir.

Ultrasonda koltuk altları da bakılıp değerlendirilmelidir.  Lenf bezlerinin mamografide sayılan bazı özellikleri gibi ultrasonda da metastaz hakkında önemli ipuçları verir.

Ultrason beraberinde kitleyi görerek biyopsi alma imkanı da (ince iğne biyopsis-İİAB veya  kalın iğne biyopsisi, tru-cut biyopsi) vermektedir.

Manyetik Rezonans (MR)

Gençlerde ve  memesi  yoğun yapıda olan hastalarda mamografi çektirilemediği ya da iyi görülemediği durumlarda tercih edilir.

Kanser teşhisi konulan hastada meme koruyucu ameliyat yöntemi planlanmışsa tümörün çok merkezli  (multisentrik) olup olmadığını kontrol açısından ameliyat öncesinde çektirilir.

MR ın kontrastlı (ilaçlı) olması gerekir. Tümör şüpheli lezyonlar kontrast tutarak kendini belli eder.

MR ile tümörün doku içinde yayılımı, memenin arkasındaki kaslara yapışık olup olmadığı, tek odaklı veya multi sentrik (birden fazla) olup olmadığı, koltuk altı lenf bezlerinde yayılma olup olmadığı ile bilgiler edinilebilir.

Biyopsi:

Açık Biyopsi (Eksizyonel Biyopsi): Tanı koymak için kitleyi alıp tetkike gönderme şeklindeki açık biyopsi günümüzde kullanılmamaktadır. Böyle yapıldığında hastaya fazladan bir ameliyat riski eklenmiş olur. Ayrıca ameliyat acısı, ameliyat izi  gibi dezavantajlar vardır.

İğne Biyopsisi: Kanserde kesin tanısı biyopsi ile konulur. Ameliyatla biyopsi almak yerine iğne biyopsisi hastaya yatış yapılmadan, ayaktan ve hastaya daha az zahmet verecek şekilde tanı konulması sağlanır. Ultrason eşliğinde yapılması  doğrudur.

*İnce iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) : Enjektörle hücre seviyesinde materyal elde edilir. Tanı koydurabilir. Ancak İyi-kötü (kanser değil-kanser) şeklinde tanı koydurabilir. Kanserin tipi hakkında bilgi vermez.

*Kalın iğne biyopsisi (trucut) : Özel tabanca şeklinde cihazla doku elde edilebilir.Tanı değerinin yüksek olması, kanserin tipinin, alt özelliklerinin (grade, ER, PR, Ki 67 gibi özelliklerinin) belirlenmesini sağladığından açık biyopsinin önüne geçmiştir.

Dondurucu Kesit Biyopsi (Frozen): Hasta teknik hakkında bilgilendirilerek ameliyat edilmek üzere hazırlanır.  Habis olduğu düşünülen kitle çıkarılarak patolojiye gönderilir. 20 dakika gibi bir sürede sonuç belli olur, bu süre içinde hasta anestezi altında beklenilir. Habis (Malign-Kanser) ise tedavi edici kanser ameliyatına devam edilir.

PET –CT (Pozitron emisyon tomografisi):

Kanser tanısı almış hastaya bir madde verilerek vücutta yayılıp yayılmadığı (metastaz kontrolü) yapılır. Tümör hücrelerinin glikoz kullanmasının artmış olması özelliğinden faydalanılır. Glikoza bağlanmış radyoaktif madde verilir, sonrasında filmler çekilir. Enfeksiyonlu hücreler de bu maddeyi tuttuğundan yanılma payı vardır. Tutma oranına göre deneyimli bir nükleer tıp uzmanı ayırımı yapabilmektedir

Meme kanserinden ölümler azaltılabilir mi?

EVET. Erken teşhis ve tedavi ile. Yani erken teşhis ve tedavi edildiğinde bu  kanser artık öldürmeyen bir kanser türüdür.

Erken teşhis konulan kadınlarda  5 yıl yaşama oranı  % 98 dir.

Ölümler çok büyük oranda ilk teşhis edildiğinde ileri evrede olan hastalarda görülür. 17 meme kanserli hastadan birinde ilk teşhis edildiğinde vücutta bir yere sıçramış durumdadır.

Yaş gruplarına göre meme takibi

  • 20li yaşlarda ayda bir ya da birkaç ayda bir kendi kendine meme muayenesi.
  • 30-40 yaşlarında hiç şikayeti olmasa bile ayda bir kere kendi kendine muayene ve 3 yılda bir doktor muayenesi
  • 40- 50 yaşlarında ayda bir kere kendi kendine muayene, yılda bir doktor muayenesi, yılda bir veya duruma göre iki yılda mamografi ve ultrason
  • 50 yaş üzeri ayda bir kere kendi kendine muayene, yılda bir doktor muayenesi, yılda bir mamografi önerilmektedir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

WhatsApp Destek
İletişim Bilgileri